Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Rusların bakışı ile Türkiye ile ilişkiler...

Ortaçağın sonlarına doğru bugünkü Rus coğrafyasında, büyük ve geniş bir Müslüman Türk imparatorluğu vardı. Moskova Knezliği, Altınordu Hanlığının hâkimiyetinden çıkıp, bağımsızlığını kazandı. Diğer Slavları da bünyesine katarak önce Moskova Çarlığı, ardından Rusya İmparatorluğu oldu. Altınordu Hanlığı idaresindeki bütün Türk kavimlerini buyruğuna soktuktan başka diğerlerini de idaresi altına almaya başardı. 19. yüzyılda Kafkasya uğruna, Osmanlı-Rus savaşları yaşandı. Osmanlı savaşlarının önemli bir kısmı Ruslarla yapıldı. Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki kısa dönem hariç, Sovyetler bizim için hep asıl tehdidi temsil etti. Bugün de Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asyada beklentilerimiz hala örtüşmüyor. 146 milyon nüfusu ile Rusya, 300 milyonluk Türk dünyasının önündeki en büyük engeldir. Soğuk Savaşın ardından inişli-çıkışlı gelişen ilişkilerimiz özellikle 2000li yıllarda görünür şekilde gelişmeye başladı ama bunlar rafa kaldırılan güvenlik sorunlarının ve jeopolitik beklentilerin çözüleceği anlamına gelmiyor. İşte burada bazı Rus bilim ve iş dünyasından kişilerin görüşlerine başvurarak, son dönemde onların gözünden ilişkilerin önündeki engellerin neler olduğunu anlamaya çalışacağız.

Rusların gözünden Türklerle ilişkiler...
Biz her ne kadar Rusya ile ilişkilerimiz konusunda olumsuz yönleri öne çıkarsak da olumlu düşünen Ruslar da var. Örneğin, modern dönemde Avrasyacılık stratejisinin mimarı olan Alexander Dugin şöyle demektedir; Türk ve Rus halklarının kökeni Turandır. Biz orada birleşebiliriz. Dugin devamla şöyle söylüyor; Ne kadar çok savaşmış ve karşı karşıya gelmiş olsak da, Ruslar en zor zamanlarında Türklere yardım etmişlerdir.

- Osmanlının donanmasının en zor zamanında (1833de Kavalalı İsyanı esnasında Rus donanmasının İstanbula gelmesi) bizim yardım ettik.

- Türkiyenin 1919-1922 Kurtuluş Savaşını biz destekledik.

- Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ekonomik gelişmesinde en önemli katkıları olan demir-çelik, alüminyum fabrikalarının kurulmasına biz yardım ettik, Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİT) kurulmasına biz öncülük ettik.

- Nükleer enerjiye geçiş için gene biz öncülük ediyoruz.

- Enerji alanında Türk akımını biz önerdik. Bunlar tesadüf değil.

Ruslar arasında şöyle bir söz vardır; Rusun üstünü kazırsan altından Türk çıkar. Tarih boyunca bu coğrafyada pek çok etnik grup gibi Ruslarla da karışmış olmamız çok doğaldır. Ancak, Ruslar, 6. yüzyıldan itibaren varlığından haberdar olunan Doğu Avrupanın kuzeyindeki Slav boylarından birini temsil etmektedir. Rusları ve ilk temelleri olan Moskova Knezliğinin köklerini Türk soyuna dayandırmak mümkün değildir. Ruslar, 19. yüzyıla kadar Osmanlı ile savaşmadan büyüme stratejisi izledi. 19. yüzyılın başından itibaren İngilizler ile rekabet halinde Türklere karşı en acımasız düşmanlardan biri oldular. Osmanlı donanmasına yardım ettikleri iddiası ise sıcak denizlere inmek için İstanbula yerleşme hayali idi ama uzun sürmedi. Kurtuluş Savaşındaki beklentilerinin arkasında yeni Türkiye Cumhuriyetinin komünist bir devlet olarak kendi uyduları olacağı beklentisi idi. Nitekim Duginin Turanda birleşmek safsatası ise Türkiyeyi Avrasyacılık doktrini içinde Rusyanın hükümranlığında bir birliğe (Avrasya Ekonomik Birliğinin amacı da budur) sokarak tüm Türk dünyasını kontrol altına alma kurnazlığından başka bir şey değildir. Rusların bugün de Türklerle ilgili en büyük korkusu, Kafkasyanın dağılması sonucu ortaya çıkacak büyük çatlağın Sibiryanın kuzeyindeki Yakutistana kadar ulaşması ve böylece Turanın gerçekleşmesidir. Bu korkuyu haritalar çizerek en çok dillendiren de gene Duginin kendisi olmuştu. Son yıllarda ambargo nedeni ile ekonomisi iyice sıkışan Rusya, Türkiyeye silah satarak ve dayattığı enerji projeleri ile çıkış yolu bulmaya çalışıyor.

Türkler ve Ruslar neden yakınlaşamıyor?
Şimdi de Rus Askeri İstihbarat Servisi GRUda Türkoloji uzmanı olarak çalışmış Albert Alsinskinin sözlerine kulak verelim; Türk-Rus ilişkilerinin önündeki en büyük engel Rusya içindeki azınlıkların arkalarındaki lobiler olan Amerikadaki Ermeniler ve Yahudiler ile her şeyi alıp-satmaktan başka bir şey bilmeyen, para odaklı Azerbaycanlılar olmuştur. Türk-Rus ilişkilerinin entelektüel boyutuna bu üç grup aracı olmuş ve iki ülke hiçbir zaman gerçek bir ilişki kuramamıştır. İki ülkenin birbirine yakınlaşması için aracıların yerine gerçek bir ilişki ve kültürel temas lazımdır.

Alsinski haksız olmayabilir. Rus halkı ile derin bir ilişki kurduğumuz hatta kültürel olarak yakınlaştığımız söylenemez. Örneğin, İran bizden daha kötü durumdadır. İki ülke uzun zamandır birbiri ile flört ediyor olsa da aralarında ilişki hiçbir zaman derinleşemedi. Bunda bugünkü İran kültürünün Ruslara çok yabancı olması en önemli etkendir. Rusyanın iç dengelerine bakacak olursak; Rus ekonomisine hâkim olan oligarkların çoğu Yahudidir. Bunlar, Rusyada finans, bankacılık, teknoloji, büyük holdingler, kritik kimya ve diğer endüstriyel tesisleri kontrol altında tutmaktadır. Ermeniler ise özellikle Moskovada istihbarat, parlamento ve bürokrasiyi daha da özelde derin devleti kontrol etmektedirler. Sadece Moskovada 2 milyon Ermeni yaşamaktadır. Yahudiler ve Ermeniler, Rusların yüzyıllardır süren aşağılık kompleksini aşmak ve Batı hayranlığını tatmin etmek için kendilerine bir misyon edip, Rus dış politikasına yön vermektedirler. Alsinskiye göre, Azerbaycanlılar ve Orta Asyadaki Türk devletleri ise tamamen ticaret odaklıdır ve Ruslarla ilgili ön yargılar onlar ve özellikle akademisyenler tarafından taşınmaktadır. Yapılması gereken iki tarafın da bu aracıları aradan çıkarıp, doğrudan temas etmektir. Putin, Rusyada bu aracılardan kurtulmak için ulusalcıları desteklemek istemektedir. Ama tıpkı Türkiyede olduğu gibi Rusyada da ulusalcılar Batıcılar yüzünden marjinal konumda kalmışlardır.

Ruslara göre; iki ülke arasında sağlam bir ilişki düzeyi kurulamamasından altında yatan diğer bir neden ise temas kültüründeki farklılıklardır. Ruslar, Türk kesiminden eşit entelektüel seviyede bir muhatap bulamadıklarını söylemektedirler. Türklerle ilişki genellikle ihale var mı, malı nereye satarım gibi kısa vadeli beklentiler içinde pragmatik hedeflere sıkışmaktadır. Ruslar, övgü dolu sözleri anlamsız bulmakta, edebi ve siyasi birikimi olmayan kişilerle diyalogdan tatmin olmamaktadır. Entelektüel olarak aynı seviyede görmediği kişilerle temas ise onları efendi gibi davranmaya itmektedir. Ruslara göre, eşit gibi davranmayan biziz.

Sonuç yerine...
Rusya ile ilişkilerimizin gelişmesini istiyorsak, aracısız ve gerçek kişilerle doğrudan ilişki kurmalıyız. Bunu biz yapmadığımız için yabancılar siyaset, şirket, üniversiteler, savunma fuarları, düşünce merkezi platformları içinden görünmeyen boyutta rol üstleniyorlar ve ağlar kuruyorlar. İki ülke siyasi, ekonomik, kültürel hatta güvenlik boyutunda birbirini daha iyi anlayacak doğrudan temaslar kurmalı, bunları kurumsallaştırmalıdır. Bunun için işe üniversiteler arası işbirliği ve müşterek Türk-Rus Araştırmaları Merkezi kurulması ile başlanabilir. Daha da önemlisi, Türkiye ile ilgili son yıllarda ortaya atılan projelerin arkasında hep tarihin çarpıtılması var. Tarihe çok meraklıyız ama Atatürkten beri saha çalışması yapılmıyor. Hâlbuki Türk devleti Türkiyat çalışmalarını desteklese, dünya tarihi değişir.

Toplam 744 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.