Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Türk kadını...

Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa, kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmağa mecburdurlar.

M.Kemal Atatürk (1923)

Kadın milli voleybol takımımızın Avrupa Şampiyonasında ikinci olmasından sonra kadınlarımızla bir kez daha gurur duyduk. Kadınları güçlü olmayan bir ülkenin gelişmesi ve

çağdaş olması mümkün değildir. Türk kadınının geçmişten bugüne yaşadığı devrimsel değişimleri, dünya tarihi içinde kadının yaşadığı koşullar içindeki konumu, din ve gelenekler başta olmak üzere genel kültürün etkilerinden ayrı tutamayız.

Türk kadınının evriminde savaşçı ve göçebe bir toplum olmamız yanında İslamiyet öncesi ve sonrası yaşanan toplumsal değişimler ve nihayet Cumhuriyet Türkiye’sinin kadına

verdiği önem ve özgürlükler etkili olmuştur. Bu makalede, Türk kadının yaşadıklarını tarihsel bir kronoloji içinde özetlemeye çalışırken, bulunduğumuz yer ve yapılması gerekenlerle ile ilgili kasvetli bir bilanço oluşturmaktan öteye Türk kadınını anlamaya çalışacağız.

Eski Türklerde kadın..

İslamiyet’ten önceki Türkler arasında kadının temel nitelikleri “Ana”lık ve “kahramanlık” oldu. Kadın; ata binme, silah kullanma, savaşabilme gücü ile de

değerlendirmeye tabidir. Eski Türk toplumlarında, devlet hizmetlerinde bile erkeğin egemenliğinin olmadığı, devlet yönetiminin ‘karı-koca’, ‘Hatun-Hakan’ birlikteliğinin ortak

sorumluluğu ile yürütüldüğü bir gerçektir.

Orta Asya’daki eski Türk kadınının üyesi olduğu aile yapısı hiçbir zaman ataerkil (pederşahi) olmamıştır. “Hanım” (Hükümdarlar için söylenen Kral ya da imparator ile eş anlamlı) kelimesinin kökeni de Hakan’ın eşine “Han’ım” diye hitap etmesine dayanır. Kadının meclislere katılması, kaç-göç olmaması, yaşlı kadının söz sahibi olması, tek eşlilik modelinin yaygınlığı kadının taşıdığı değeri ortaya koymaktadır.

İslamiyet ve değişim..

Türkler, İslamiyet’e girişleriyle birlikte, bir taraftan kendi örf ve adetlerini muhafaza etmeye çalışırken, yerleşik hayatla birlikte Arap, Fars ve Bizans kültürünün etkisi de oldu. Bu

kültür karışımı içerisinde Türk kadınının statüsü de değişmeye başlar. Daha sonra Anadolu’da doğan tarikatlar Türk kadınının durumunda etkiler bırakır. Bunlar arasında özellikle Mevlevilik ve Bektaşilik sayılabilir.

İslamiyet ile birlikte baş hanım nikâhlı, diğerleri nikâhsız hale gelmiştir. Evlilik hayatında eşitliğin sözü bile olmaz. Erkek, baş hanım dışındakilerin de geçimini yüklendiğinden bunlar üzerinde de hak sahibidir. Osmanlı kadını için yaşam boş ve sıkıcıydı. Zamanın büyük kısmı dedikodu ve sıkıca kapalı pencerelerden, dışarıda akıp giden yaşama bakmakla geçerdi.

Atatürk ve Cumhuriyetin Türk kadını..

Orta Asya’dan Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna kadar yaşananlar 1918 yılında sona ermiştir. Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet’in kurulması, geçmişle önemli bir kopuşun göstergesidir. Cumhuriyet döneminde Atatürk devrimleri ile kadınların toplumsal durumları önemli bir değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir.

Yapılan reformlar, kadınların, kanun tahtında cinsiyet olarak ayrı tutulup eşit olmayan muamelelere maruz bırakılmalarının sona erdirilmesinin resmi kalıplarını oluşturdu. Cumhuriyet’in resmi ideolojisi kadınların kamusal alana çıkmalarından, meslek sahibi olarak ev dışında çalışmalarından yanaydı.

Günümüz Türkiye’sinde kadının yeri ve başarılı kadınlarımız..

Günümüz kadınında kadının statüsünü belirleyen parametreleri şu şekilde belirleyebiliriz; aile yapısı, eğitim seviyesi, gelir durumu, sosyal çevresi ve dine ilgisi.

Türkiye’de dört kadın tipinden bahsedilebilir (Tablo 2);

I (Modern): Modern aileden gelenler genellikle iyi eğitilmiş, bir meslek sahibi olarak ekonomik özgürlükleri olan, hayata daha bağımsız bakan ve iyi bir yaşam standardını

sürdürmek isteyen kadınlarımızı temsil ediyor. Bu kadınların hayattaki hedefi illa evlilik değil, doğru ya da aşık olacağı insanla hayatı paylaşmak istiyor. Daha çok büyük şehirlerde, özgür yaşıyorlar ve muhtemelen tüm kadınlarımızın %5’ini oluşturuyorlar. Hayalinde iyi bir emeklilik, yüksek yaşam standardını korumak, bol yurt dışı gezi ve yazlıkta yaşlanmak var.

II A (Geleneksel): Geleneksel aileden gelenler eğitimli olmakla beraber aile bağları kuvvetli, ailesinden bağımsız karar vermek ve ilişki kurmakta zorlanan, bu yüzden evliliği

idealize eden kadınlarımız. Etek boyları dizin üstüne çıkamaz, dekolte giyemez, -Elalem ne der! endişesi ile yaşar. Hayali bir an önce kendisine iyi bir yaşam sürecek, statüsü uygun bir

eş bulmaktır. Bunun için görücü usulü en çok karşılaşılan durumdur. “Acı Çeken Türkiye” makalemizde yer verdiğimiz ikinci bölge ya da büyük şehir varoşlarında yaşayan yaklaşık

%35 oranında bir kadın mevcudumuzu kapsamaktadır.

II B (Muhafazakâr): Muhafazakâr ve ataerkil aile yapısından gelenler ise aldığı dini eğitim ve çevresi itibarı ile sadece inanmış olmanın ötesinde yaşamını dini esaslara göre

düzenleyen (örtünmüş, ibadetini aksatmayan), dini tarikat ve cemaatler ile dayanışma içinde mütedeyyin bir yaşam benimsemiştir. Erken yaşta evlenir ve evleneceği kişinin seçilmesinde

ailesi etkilidir. Hayali, dini gereklerini rahatlıkla yerine getirebileceği bir ortam ve çok çocuklu bir hayattır. Ülke genelinde ikinci bölgenin daha mutaassıp kesimlerinde yaşayan

%40 oranında kadınlarımızın bu gruba girdiği değerlendirilmektedir.

III (Feodal): 21 yüzyılın ilk çeyreğinde, daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ve hala feodal aşiret ve ağalık düzeninin devam ettiği ortamda yetişen, genellikle

eğitimi çok az ve geliri olmayan kızlarımız hala alınıp-satılabilmektedir. Küçük yaşlarda evlendirilmekte ve çok eşli bir aile içinde kendine yer bulabilmektedir. Kocasının ve törelerin

baskısı altında bir çeşit köle hayatı yaşar. Çocukları ile övünür ve onlardan güç alır. Hayali bir gün bu hayattan kurtulmak ve belki de çocuklarının sayesinde daha büyük bir şehre göç

etmektir. Muhtemelen tüm kadınlarımızın %20’si hala bu kaderi paylaşıyor.

Tablo 3’de görüleceği gibi çok değerli kadınlar yetiştirdik ve daha pek çoğu ileri atılmak için eğitim ve fırsat bekliyor. Başarılı kadınlarımız içinde 1980’lerden sonra özellikle sanat alanında kadınlarımız öne çıkarken, son yıllarda kızlarımız adlarını daha çok spor

alanında duyurdular.

Tarihi süreç bize kadın ve erkek arasındaki çalkantılı ama bir o kadar romantik örneklerle dolu bir süre hikâye bırakmıştır. Ancak, hayatın hakkını vermek kadınlar için her

zaman daha zor olmuştur. Çünkü toplum erkeklere göre düzenlenmiştir ve kadınların daha çok güce ihtiyacı vardır. Türkiye de laik bir Cumhuriyet ve hukuk devleti olma kararlılığını

göstermede en etkin güç kaynağımız kadınlarımızdır.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

Toplam 2218 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.