Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Türk tarihi nasıl yazılmalıdır?

“Her on yılda bir küçük  her 30 yılda bir büyük Türk ihtilali olur.” 
                                                                                   Çin atasözü

***

Günümüzde mevcut tarih bilgileri insanlarımızı tatmin etmiyor. Mevcut Türk tarih yazımında, Avrupa’nın Türk tarihi ile ilgili teşhisleri ya aynen kabul edilmiş, ya da gururumuzu kıran bölümleri reddedilmiştir. 

Hâlbuki Avrupa için Türkler, barbar ve savaşmaktan başka şey bilmeyen bir toplumdu. Moğolların ve Türklerin tarihi; hızlı işgallerin yerkürenin yüzeyini karıştırdığı tarih öncesi barbar enerjisi ve arayışı olarak takdim edilir.

1893 yılına kadar Orhun Anıtları üzerindeki yazıtlar Hint-Ari dil yazımı olarak kabul görüyordu.
Ancak, Vilhelm L.P. Thomsen’in (1842-1927) bu yazıların Göktürklere ait olduğunu ortaya koyması, “Türk Budunu” yazısını okuması ile Avrupa büyük şaşkınlık geçirdi ve Türklere bakış değişti. 

Türklerin tarih çalışmalarında kendine has bir metodoloji ve yeni bir bakışa ihtiyacı var. Bu makalede, Türk tarihi çalışmalarının sorunlarını ve metodoloji konusunu ele alacağız. 

Türk tarih yazımı...
    Türk tarihi yazımı; Avrupa’nın 19. yüzyılda ortaya çıkan tarih metodolojisine dayanır ve Avrupa’nın dünya tarihi ile ilgili değerlendirmeleri, Türk tarihine nasıl baktığının bir kopyasıdır. Avrupa’nın tarih anlayışı; kendilerinin Hint-Avrupa dili konuşan, beyaz ırk ya da “Ari ırk”a ait oldukları iddiasını esas alır. Bunlar dışında kalanlar Türkler de dâhil sarı ırk ve ikinci sınıf görülür. Afrikalılar ise köle ırktır. Bazı Batı Avrupalı araştırmacılar, Orta Asya’dan gelen göçebeleri ‘insanlığın parazitleri’ olarak gördüler. 


    Türk tarihi, çağdaş tarih biliminin geri kalmış dallarından biridir. Bunun başlıca sebeplerinden birisi, Türk tarihinin başka hiçbir milletin tarihi ile mukayese edilemeyecek ölçüde çeşitli kaynakların tetkiki ile birlikte yazılma zorunluluğudur. Bu kaynaklar, M.Ö. yazılmış Çin vakayinamelerinden İtalyancanın Venedik lehçesi ile yazılmış vesikalarına kadar en az 15-20 dilde ve düzinelerce lehçede kalem alınmış, birçoğu yayınlanmamış yüzlerce ve binlerce yıllık eserlerdir. 

Türkoloji ve Türk filolojisinin kurucuları oryantalistlerdir. Türkler ve Türk tarihi en çok Fransızlara egzotik geldiğinden Çin kaynaklarını ilk inceleyenler Fransızlar olmuştur. 18. yüzyılda Fransız misyonerleri pek çok Çin külliyatını tercüme ettiler. Prof. J. Deguignes, bu tercümelerden faydalanarak ‘Hun, Türk ve Moğol Tarihi’ni yazmıştır. 19. yüzyılda S. Julien’in Bizans tarihiyle ilgili çevirileri ve 20. yüzyılın başlarında E. Chavannes’in Batı Türk Hakanlığı ile ilgili incelemesi önemli boşlukları doldurdu. 

Türk Tarih Tezinin Sorunları...
Atatürkçü tarih tezi Türk tarihini Arap tarihi bağından kurtararak Orta Asya’dan başlatır. Gerçekten de Orta Asya’dan günümüze kurulan devletlerin birbirinin ardılı olması nedeni ile Türk tarihi bir bütündür ve süreklidir.

Ancak, tarihçiliğimiz bugün de tehlike altındadır. Son yıllarda Türk kültürüne özelde Türk tarihi ve tarihçilerine yönelik sinsi bir karalama kampanyası içinde bulunmaktayız. Tarihimizle ilgili güzel ve doğru olan ne varsa ‘Resmi tarih’ söylemi ile Türk insanının kafası karıştırılmaya ve tarihi değerlerimiz yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. 

Türk tarihinin başlangıcı konusundaki çelişkiler hatta bazen maksatlı yorumlar içinde Batılı pek çok tarihçinin Türk tarihini mümkün olduğu kadar öne alma yaklaşımı görülür. Batılı tarihçiler Göktürklerden önceki Türk tarihini yok sayma, Hunların bile Türk olmadıklarını söyleme eğilimindedir. 

Bunun temel nedeni İranlıların, Ari ırktan, Hint-Avrupa dil grubundan bir topluluk oldukları, yani köken itibariyle Batılı oldukları kabul edildiği için Asya’daki topluluklarına ne kadarına İrani derlerse, Asyalıların da o kadar Avrupalı olduğunu kanıtlamış olacakları hesabıdır. Böylece kendi tarihlerini daha geçmişe ve Orta Asya’ya götürürken, Türklerin kökenini barbar akınlarına indirgeme yanılgısına düşerler. 

Öte yandan pek çok Türk tarihçisi, İslami bakışın etkisi altında bilinçli ya da bilinçsiz olarak Türk tarihini Arap tarihi, özelde İslam tarihi ile özdeşleştirme çelişkisine düşmüştür. Osmanlı postuna bürünmüş İslamcı zihniyet; Türk tarihini sadece din temelinde ve din birliği amacına uygun şekilde açıklamaktadır. Hâlbuki Türk kimliği, Türk tarihi çerçevesinde analiz edilmelidir. Kimlik arayışında, Turan’a dönmek yerine İslam’a ya da Batı ile tam özdeşleşmeye zorlanıyoruz. Bu yüzden, Dünyada olduğu kadar Türkiye’de de Türk olmak zorlaşıyor. 

Türkolojide yazım sorunları...

Türkoloji’de iki akım vardır;
(1) Rus Türkolojisi; Volga boyu Kuzey Kafkasları ve Orta Asya’nın kuzeyini inceler. Bunlar, Osmanlı ve Akdeniz Bölgesine ilgi duymazlar. Sovyet Türkolojisi, etimoloji (dil) üzerinden bir köken araştırmasına yönelmiştir. 
(2) Daha çok Avrupalı çalışmalara dayanan kronolojik tarih yazımıdır. Türk tarihini kronolojik yazım metodu ile beş ana döneme ayrıldığını ve bunun genel kabul gördüğünü söyleyebiliriz; 
(a) Ön Türkler dönemi. 
(b) İslamiyet öncesi dönem. 
(c) İslamiyet’e geçiş ve ilk İslamiyet dönemi. 
(d) Osmanlı İmparatorluğu dönemi. 
(e) Türkiye Cumhuriyeti dönemi.


    Yukarıda Türk devletleri bölümünde de açıkladığımız gibi Türkler, birbiri ile aynı dönemde devlet ve devlet benzeri yapı (beylik, hanlık vb.) kurmuşlardır. Türk tarihi bir bütün olsa da bu devletler doğrusal bir sıra izlememektedir. Türk tarihinde devlet ve imparatorluk sayısının çokluğu iktidar değişikliği ile ilgilidir. Bu yüzden, Türk tarihinin yazımında kronoloji kadar coğrafya da esas alınmalıdır. 
    Türk tarihini İslam öncesi ve sonrası diye kategorilendirmek de doğru değildir. Türkler, dün olduğu gibi bugün de, Müslüman olsun-olmasın pek çok coğrafyada aynı dönemde farklı devletler içinde yaşamaya devam etmişlerdir. Onları tanımlayan Müslüman kimliği değil, Türklüktür. Bugün Müslüman olmayan pek çok Türkü göz ardı edemeyiz. 


    Osmanlı kendi tarihini kronikçi veya vaka yazarlığı denilen gelenek içinde ele almıştır. Bu resmi tarihçiliğin asıl amacı, merkezin eylemlerinin methiyesini yapmaktan ibarettir. Osmanlı tarihi, diğer halklardan daha da ağır bir şekilde Türkmenlere karşı saldırı ve sömürgeleştirme tarihi olmuştur. Nitekim Osmanlı döneminde Anadolu’daki Türk milletinin asıl kitlesi, “Osmanlılık” vasfını üzerine almamıştır. Anadolu halkı, her zaman sarayla onun etrafındaki zümreye “Osmanlı” demiş ve kendini onun dışında tutmuştur. 
 

Peki, Türk tarihi nasıl yazılmalıdır?

Not: Makalenin geniş versiyonu ve devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: 

Toplam 11845 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.