Prof. Dr. Sait Yılmaz
Prof. Dr. Sait Yılmaz - Yazar

Yeni ideoloji; teknolojik materyalizm...

Siyasal ideolojilerin izleri modern devleti ortaya çıkaran süreç ile başlar. Sosyal açıdan modernleşme, yeni sosyal sınıfların yer aldığı, piyasa yönelimli ve liberal bir iktidar anlayışı ile bağlantılıdır. Ortaçağ’ın feodalitesi, kralları, kaleleri ve din baskısından sonra şimdi devlet, aile, kapitalizm, üniversite, sosyal refah, özgürlük ve kurtuluşun yani ‘modernite’nin de dönemi geçiyor. Şimdi ideolojiden teoriye bütün ayarlar, ortaya çıkmakta olan Post-Modernite’ye göre kurgulanmak zorunda. Yeni ideolojik düşünce bir yandan dünyayı anlama çabası verir bir yandan da hayatta kalmaya çalışır. Nitekim bir yandan sosyalizm öldü denilmekte ve Batı liberalizminin nihai zaferi ilan edilmekte, diğer yandan liberalizmin bunalımına işaret edilmektedir. Milliyetçilik ise küreselleşmenin olumsuz etkileri ile mücadele ederken, ulus-üstü ve çok kültürlü meydan okumalara intibak etmeye çalışmaktadır. Aslında yok olmuş gibi gözüken ideolojiler çağa ayak uydurma gayretindedir. Siyasal ideoloji, kendi verilerini esas alır ve ona itaat etmeyi ister, teoriler gibi eleştiriye açık değildir. 
Bu makalede;

- Önce son iki yüzyılda ortaya çıkan ideolojilerden elimizde kalanlar ile ilgili bir durum değerlendirmesi yapacak, 
- Yeni Kapitalizm arayışlarından bahsedecek ve 
- Son olarak konuyu kurulmakta olan Tekno-Diktatörlüğe ve yeni bir ideoloji ve belki de din olması muhtemel “Teknolojik Materyalizm”e getireceğiz. 

İdeolojilere ne oldu?

Siyasi ideolojiler ve düşünceler, dünyanın anlaşılması ve açıklanması için kullanılan bir bakış açısı sağlar ve sonuçta siyasi faaliyeti harekete geçirecek amaçların tespitine yararlar. Örneğin 18. yüzyıl Amerikan ve Fransız devrimlerinden doğan Batı ideoloji geleneği bugün de pek çok uluslararası düşünce ve gelişmeyi anlamamızda bize rehberlik etmektedir. Siyasal fikir ve ideolojileri farklı şekillerde kategorize etmek için pek çok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan en köklüsü sol-sağ yelpazesidir. Bu gruplamayı esnekleştirmek için orta kesime ‘merkez’ kavramı yerleştirilmektedir. Tarihsel süreç içinde ideolojileri soldan sağa; komünizm, sosyalizm, liberalizm, muhafazakârlık, faşizm şeklinde sıralamak mümkündür. 21. yüzyılda bu ideolojilere post-modernizm başta olmak üzere çeşitli post-izmler ve küreselleşme meydan okumaktadır. 

                       Şekil 1: İdeolojiler (Sol & Sağ Yelpazesi)
screenshot-9.png

Amerikalı yazar Dennis Prager’e göre; dünyada şu an üç büyük fikir akımı var; Solculuk, İslamcılık ve Amerikancılık. Bunlar içinde iyi bir toplum yaratmak için en iyisi “Amerikan Üçlüsü” olarak adlandırılan değerler (özgürlük, Tanrı’ya güvenmek, çokluktan birliğe) sistemidir. Amerikalılar bu üç değeri kendine misyon edinmişken, bunların antitezi olan Sol ise; eşitlik, laiklik ve çok kültürlülüğü misyon edinmiştir. Sonuçta bu üç düşünceye rağmen, Amerikancılık ya da Solun kazanması beklenmektedir. Amerikancıların en büyük sıkıntısı bu değerlerin elit tabakanın malzemesi olması, Amerikan parasının üzerinde yazılı kalması ama kendi halkına dahi sistemli bir şekilde öğretilememesidir. Bu nedenle, Amerikancılığın arkasında Sol ve İslamcılığın olduğu gibi inançlı bir halk kesimi ve savunucuları yoktur. Hiçbir ülkede bu iki ideoloji Amerikan değerlerini öncelikli değerleri yapmamaktadır.  

Yeni Kapitalizm

Bireycilik ve kolektivizm arasında arayışlar sürerken, ekonomide İskandinav kapitalizmi, dijital Maoizm ya da Çin yolu gibi yeni modeller ortaya çıkabilir. Ekonomiler gittikçe finansallaşırken, yüksek teknolojinin getirdiği yeni üretim biçimleri ortaya çıkacak. Örümcek tedarik zincirlerine bağlı “sanal küresel fabrikalar” ile yüz yüze alışveriş sona erecek. İşçi ihtiyaçlarının sanal yollardan edinilmesi ile başka ülkelerde daha ucuz işgücüne yönelinecek (outsourcing), bunu işçiliğin robotlara ve otomatik sistemlere devredilmesi (robosourcing) izleyecek.  
Dijital çağın tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır. Bu kurgular diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir. Dijitalin nasıl bir mantıkla işlediği ve bu mantığın bireysel ve kolektif varoluşumuz üzerindeki etkilerini farklı perspektiflerden yorumlamak, dijital etrafında kapsamlı yeni bir toplumsal sistem kurabilmek gereklidir.
Bugünün yapay zeka/süper zeka çalışmaları, Sanayi 4.0 konusunda yapılan atılımlar, günümüz makinelerinin akılları konusunda yeni düşünce biçimlerinin gündeme gelmesine yol açabilir. Muhtemelen yeni kuşak bir insan modeline geçiş aşamasındayız. Bu geçiş insanın kimliği, sosyal etkileşimleri yanında literatür ve eğitimden, iş ve sağlığa yaşam tarzında da kökten değişimlerin habercisi olabilir. Dijital ortam çevrimiçi bir dünyada tüm insanları birbirine daha yakından irtibatlayabilir.
Başta Biden olmak üzere ABD yönetimi “hissedar kapitalizm”i kanunlaştırmak için çalışmalara başladı. Bu aslında küresel elit tarafından kurgulanan ve özel mülkiyeti kaldıran yeni tür bir Komünizm. Tek Dünya Hükümeti için ideal ekonomik düzen. Bu düzen COVİD-19’un nüfus kontrolü ve aşı üzerinden köleleştirme planı ile birlikte çalışacak.
Özetle feodal düzene dönüyoruz. Hiçbir şey size ait olmayacak, bütün eşyalar ve kaynaklar kolektif olarak kullanılacak, gerçek sahiplik bir tür üst tabakanın, küresel elitin memurlarının olacak. Tıpkı bir yurtta yaşar gibi yaşayacaksınız, ütü ya da çaydanlığı kiralayacak, sonra da geri vereceksiniz. Propagandası böyle yapılıyor; “Evinizde eşya depolamaya gerek yok!” Hatta istediğiniz her şeyi drone ile kapınıza kadar getirme sözü veriyorlar, tabii paranız varsa. Üstelik siz ne istediğinize karar vermeyeceksiniz, bunu sizin adınıza sizi her türlü koklayan yapay zekâ yapacak. Hayatınızın yönüne, zevklerinize karar verecek, istemeseniz de sizin için gerekli olduğunu düşündüğünü size getirecek.

Yeni Dünyanın Tekno-Feodal Düzeni

Pandemi krizi tarihteki en büyük gelir eşitsizliğini yarattı. Orta sınıf, kapitalizm ve demokrasi tehdit altında. Sermayenin birkaç kişinin elinde toplandığı feodal sistemde zenginler siyaset, hükümet ve toplumun üzerinde kalmışlardı. Şimdi, kapitalizmin neo-feodal bir çeşidine doğru gidiyoruz. Geçmişte olduğu gibi zenginlik birkaç kişinin elinde, tekno-feodal lordların kontrolünde olacak. Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni ekonomik düzeni tanımlamasını hatırlayalım; “Hiçbir şeye sahip olmayacaksınız ama mutlu olacaksınız”. Tekno-feodal lordların başında dev fon hissedarları BlackRock, Vanguard ve State Street geliyor.
Modern dünya tarihinde daha önce görülmemiş bir dönemden geçiyoruz. İnsanlık tarihinin çok önemli bir evresindeyiz. Ulusal ekonomiler için gelir, iş, üretim, ticaret, altyapı ve sosyal hizmetler gibi çözümler gittikçe anlamsız hale geliyor. Kaynak olmadığı sürece ekonomiyi istikrara kavuşturma tedbirleri, nafile bir tur olmaktan öteye gidemiyor. 
Özetle, pandemi krizinin tetiklediği küresel darbe, yeni bir çağı, insan özgürlüklerini yok eden yeni bir uluslararası ekonomik düzeni temsil ediyor. Yeni tekno-totaliter rejimin yol haritası “akıllı iklim”, “sağlıklı dünya” gibi söylemlerle bizi tiranlar dünyasında zorla yaşamaya çağırıyor. Dünya Ekonomik Forumu içindeki teknoloji devi bu tiranlar, kendi gündemlerini Dördüncü Sanayi Devrimi içinde hayata geçirmek için dijitalleşme anahtar unsur olarak görülüyor ve altı ayrı alanda çalışıyorlar;

(1) Yapay zekâ.
(2) Uydular.
(3) Robotlar.
(4) Drone’lar.
(5) Eşyaların İnterneti.
(6) Sentetik yiyecekler.

Teknoloji diğer yandan ilişkilerimizi ve toplumumuzu şekillendiriyor. Yani 21. Yüzyılda “tekno-toplum” haline geleceğiz ve ekonomiler de “tekno-ekonomi” olmak zorunda. Yüksek teknolojili üretim ve hizmete yönelmeyen şirketler yaşayamayacak. Bununla beraber ileri teknoloji hala çok az sayıda ülkede gelişiyor. Bu yüzden gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki fark açılıyor.

İki tür ülke ortaya çıkıyor;

(1) İleri teknoloji kullanana tekno-toplumlu ülkeler.
(2) Geleneksel ekonomi ve düşük teknolojili toplumlara sahip ülkeler.

Dünya bu ikisi arasında yeniden yapılanıyor. Ülkeler; teknoloji üreten ve zengin ya da gelenekselci ve gelir dağılımı düşük ülkeler diye ikiye ayrılacak.
Teknolojide kutuplaşan ülkeler, gelenekselcilerin yoğun olduğu ülkeler kendi içinde de bölünüyor. Teknolojik ve gelenekselci bölünme sosyal dönüşümü engelliyor. Teknolojide geride kalan ülkeler giderek daha marjinal hale gelecek ve büyük güçler küçükleri daha rahat yönetecek. 

Yeni bir ideoloji arayışı

Dünya çok büyük bir sorunlar girdabının içinde; çöken ekonomiler ve ulusal üretimin giderek yok olması, ulus-devletlerin başarısızlığı, aile-toplum ve din yapısında yaşanan sorunlar, gelişen yıkıcı teknolojiler öncelikle yeni bir toplum yapısı ve dünya düzenini dayatıyor.
Gıda sistemlerimiz de büyük tehlike altında. BM Dünya Gıda Programı başkanı, II. Dünya Savaşı’ndan beri en büyük gıda krizi ile karşı karşıya olduğumuzu açıkladı. Tüm dünyayı açlık fırtınaları bekliyor. İki yeni fikir var. Rockefeller Vakfı, gıda sisteminin sıfırlanmasını ve yeniden kurgulanmasını istiyor. Diğer teklif ise gıdanın ilaç gibi görülmesi ve yiyeceğin sağlık sistemine entegre edilmesi. Yani doktorlar gıdayı reçete gibi yazacak, kontrol edecek ve gerekçelendirecek. Aşı pasaportlarından sonra gıda pasaportlarının takip edileceği bir dünyaya gidiyoruz. Henry Kissinger’ın “gıdanın kontrolü, insanların kontrolüdür” sözü böylece hayata geçmiş olacak. 
Şirketler çok büyüdü ve uzun tedarik zincirleri gıda, makine enerji güvenliğini çok daha riskli hale getiriyor. Tıpkı petrol gibi gıda ve diğer ürünlerin kaynağında çok ucuz yerlerden size ulaştırılması çok pahalıya gelebilir. Paraya dayalı sömürgecilik, para ve silah yolu ile sizin emeğinizi ve toprağınızı sömürmeyi hedefliyor. Çare merkezi olmayan, küçük ve yerel çözümler gibi gözüküyor; başkalarından borç almadan gıdanı yerelde yetiştirmek. 
Ukrayna’daki Savaş, Üçüncü Dünya Savaşı sonrası kurgulanacak tekno-diktatörlük için, pandemi ve ekonomik krizlerle birlikte yürütülen bir katalizör. Bir yanda tıpkı eski Kutsal Roma İmparatorluğu gibi, Avrupa; sınırları kaybolmuş, ekonomik ve siyasi çöküntü içinde karanlık çağa doğru giderken, Avrupa’nın diğer yakasında ise çılgın Çar kendine kaynak ve etki bölgesi yaratma peşinde. Yeni düzen artık sadece haritalar veya sınırlar ile açıklanamaz. Rekabet çoktan uzay ve teknoloji alanına kaydı. Yeni teknolojik materyalizmin ortaya çıkardığı kriz tsunamisi karşısında, geleneksel sağ ve sol ideolojiler lüzumsuz hale geldi ve dünya politikaları bir elit tabakanın manipülasyon vasıtası oldu. Batılı medya Rusya’nın saldırganlığı ve yayılmacılığı konusunda hem fikir. Ancak, Avrupa’nın altındaki güç tabakaları çoktan kıtanın çevresine kaydı. ABD-İngiliz ittifakının elitin kurduğu ağ, artık yeni Kutsal Roma İmparatorluğu oldu ve bu gücün kökünde gene elit rekabeti var.
Küreselleşen dünyada karmaşık çokuluslu değer zincirleri var ve büyük ya da küçük pek çok ülke diğer ülkenin ekonomisine etki etmek için pek çok teknik uyguluyor. Önümüzdeki on yıllarda devlet ve şirket politikaları jeopolitik ve ticari düzlemde birlikte hareket edecek. İki taraf daha yaratıcı metotla ile dünyayı kutuplaştıracak; bu kutuplar güce dayalı ve kurala dayalı dünya ile demokrasiler ve otokrasiler arasında bölünecek. Batının Rusya’ya karşı yaptırımlarının hızı, ölçeği ve kapsamı, modern savaşta ekonomik ve finansal çatışmanın merkezini gösterdi. Bu yeni arenada, müttefikler şimdi geleceğe ilişkin olarak da kullanılacak sürekli mekanizmalar peşindeler. Henüz ekonomik savaş için ortada ne doktrin ne de angajman kuralları var. Özetle, ekonomik savaşın angajman kurallarının yazılması gerekiyor. 
Tek Dünya Devleti projesi, ulus-devletleri öncelikle birlikler haline getirerek, sonrasında bu birliklerin meydana getireceği tek bir egemen hükümete dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Birleşmiş Milletler sistemi, model alınmaktadır. Rockefeller sistemine göre; öncelikle 5 adet bölgesel grup kurulacaktır. Bu sistemde meydana gelen birlikler, kendi komisyon, parlamento ve yargı sistemine sahip olacaktır. Ayrıca ekonomik anlamda ortak bir pazar oluşturulacaktır. Birlikler, kendi içerisindeki üye devletlerin kaderlerini belirleyecektir. Ulus-devletlerin ortadan kalkması ile güvenlik tehditlerinin son ulacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte servet birikiminin minimize edilecektir. Dünya devleti sisteminde güvenliğin sağlanması Dünya Polisi ile sağlanacaktır. Dünya polisi, egemenliği elinde bulunduran şahısları değil, dünyadaki tüm halkı eşit ölçüde koruyacaktır. 
Dijital çağın tekno-kapitalist liberal ideolojisi, modern bilgi ve iktidar kodunu yeniden üretmekte, böylelikle devlet, aile, evlilik, okul gibi modern kurumların güvenirliği ve geçerliliğini sorgulamaktadır. Bu kurgular diğer yandan sömürü ve kuvvet tekeli gibi tarihi güç mekanizmalarını da gözden geçirecektir. Dijitalin nasıl bir mantıkla işlediği ve bu mantığın bireysel ve kolektif varoluşumuz üzerindeki etkilerini farklı perspektiflerden yorumlamak, dijital etrafında kapsamlı yeni bir toplumsal sistem kurabilmek gereklidir. Dünya saati olmadan yaşamın nasıl olacağı, insan yapımı saatlere tabi dünyayı değiştirmeye yönelik bir proje olarak, hayatın karmaşıklığını giderecek alternatif yaşam tarzları tasarlıyor. Zamanı saatlerin dışında söyleme, doğal saatler ile yaşayarak gündelik hayatın boğucu temposundan kurtulma, böylece saati prangaya vurma hedefleniyor. Olağan zamanın dışında bir yer; Saatsiz Devlet’te yaşayacağız. 
    Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
    https://www.academia.edu/92619062/Yeni_ideoloji_teknolojik_materyalizm_ 
 

Toplam 2911 defa okunmuştur.

Prof. Dr. Sait Yılmaz diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.