AKP'li İslamcıların vazgeçilmez adresi: İsrail ve Amerikan Muhipleri Cemiyeti

Çağlar Ezikoğlu?

Not: Bu yazıyı kaleme alırken, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Ankara ziyaretini henüz gerçekleştirmemişti. Başlığı okuyan ve AKP iktidarının ''anti-emperyalist’ ve ''anti-Amerikancı’ olduğu hayaline inanan safdiller ve şereflerini 3-5 kuruşa satmış Ak Troller büyük ihtimal tarafıma saldıracaklardı. Fakat gün itibariyle Türkiye’nin Suriye’de işgalci konumundaki ABD ile Menbiç’te birlikte çalışma teklifi ve Tillerson-Çavuşoğlu görüşmesi neticesinde ilişkilerin normalleşmeye dönmeye başlaması haklılığımı bir kez daha ortaya çıkarmış oldu. Aylardır şehitlerin sorumlusu olarak havuz medyasında bangır bangır ABD’yi sorumlu tutan gazeteci görünümlü şerefleri satılık havuz medyası kalemşörler kuvvetle muhtemel bugünden sonra yeniden Amerikan yandaşı olacaklardır. Bölgeyi teröristlerden temizleyeceğiz, Fırat’ın doğusuna da gireceğiz diye meydanlarda nutuk atanlar, bugün ABD’nin tasmalığını kabul ederek Suriye’nin bölünmesi için can siperane olanlardır. İşte bu yüzden AKP iktidarı ne anti-emperyalist olabilir ne de Anti-Amerikancı. Bu yazıyı kaleme aldığımda Tillerson ziyareti sonrası ABD ile ilişkilerin tekrar eskiye döneceğinden emindim zira bu iktidarın tek gayesi siyasi hayatta kalmaktır. Onun için yeri geldiğinde papaz elbisesi de giyerler, Amerikan veya İsrail bayrağını vücutlarına giysi olarak sararlar.

***

AKP iktidarının son birkaç yıldır vazgeçilmez argümanlarından birisi oldu Türkiye’nin yedi düvele karşı ikinci Kurtuluş Savaşı verdiği. Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle komşu ülkelerinde yaşanan gelişmelerden dolayı toprak bütünlüğüne yönelik gittikçe büyüyen tehditlere maruz kalındığı noktasında hemfikir olsam da, AKP iktidarının ikinci bir Kurtuluş Savaşı yürüttüğüne dair algısının gerçeklikten tamamen uzak olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncenin şahsımda oluşmasının sebebi bir Kurtuluş Savaşı koşullarının oluşup oluşmadığına dair bir saptamadan kaynaklanmıyor. Tam tersine birinci Kurtuluş Savaşı’nda yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlı Devleti’ndeki hain güruhların oluşturduğu zararlı cemiyetlerin bir benzerinin AKP iktidarı içinde yuvalanması bende bu düşüncenin oluşmasına yol açtı.

Kurtuluş Savaşı boyunca Osmanlı Devleti’nin son padişahı Vahdettin ve etrafındaki hain ordusu tarafından desteklenen çok sayıda zararlı cemiyet ve kuruluş İstanbul’da faaliyet göstermişti. Bu faaliyetlerin temelinde ise Osmanlı Devleti’ni yabancı bir devletin himayesi altına almak ve bu himayeyi engelleyebilecek olası bir bağımsızlık mücadelesini baltalamak vardı. Bu cemiyetlerin en biliniri ise İstanbul’u işgal eden İngilizlerin nazarında kurulmuş olan İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Mustafa Kemal Atatürk bu cemiyeti Nutuk’ta söyle anlatmıştı:

“İstanbul’da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, İngiliz Devleti’nin Osmanlı Devleti’ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer. Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi.''[1]

Kurtuluş Savaşı’ndan neredeyse 100 yıl sonra yine bu memleketteki milli şuuru felce uğratıp ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit edecek yabancı müdahaleleri kolaylaştırmak için kurulan cemiyetler var. Bunların başında da İsrail ve Amerikan Muhipleri Cemiyeti geliyor her ne kadar fiilen kurulmuş bir yapılanma olmasa da. Fakat burada önemli olan husus bu cemiyeti kuran büyüten ve bugünlere getirenin, yedi düvele karşı ikinci Kurtuluş Savaşı verdiğini iddia eden AKP iktidarındaki İslamcı unsurlar olmasıdır. Bu durumu ve laik Cumhuriyetin geleceğine tehdit olan bu hainlerin gerçek yüzlerini yaklaşık 1 hafta önce bir kez daha gözlemledik.

Bir hafta önce, ABD ordusunun Suriye Devleti’ne yönelik Deir-Ez Zor’da yaptığı saldırılar ve akabinde İsrail uçaklarının Suriye’nin başkenti Şam olmak üzere Suriye egemenliğindeki topraklara yönelik saldırıları, AKP’li İslamcılarda adeta bir bayram havası estirdi. Örneğin İsrail Devleti’nin resmi ajansı!, pardon Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ajansı olan Anadolu Ajansı geçtiğimiz hafta İsrail’in uçağının Suriye Devleti’nin hava savunma sistemlerinin müdahalesi ile düşürülmesini şu şekilde duyurmuştu; ''İsrail’in savaş uçağı düştü’ ve ''Esad rejiminden birkaç İsrail uçağı vuruldu iddiası’.[2] Uçakların Suriye’nin egemenlik sahasına tecavüz etmesinden sonra Suriye’nin ulusal egemenlik haklarına binaen Suriye Devleti tarafından düşürüldüğünü tüm dünya biliyorken, İsrail’in uçağının sanki kendi kendine düşmüş gibi lanse edilmesi ve bu duruma Anadolu Ajansı’nın bu denli üzülüyor gözükmesi ne demek istediğimizi açıkça gösteriyor. Suriye Devleti’ni Esad rejimi, İran’ı Şii militanlar olarak niteleyen Anadolu Ajansı, yıllardır bölgede estirdiği terör yüzünden adeta bir ''terör devleti’ne dönüşen İsral’e saygıda kusur etmemem noktasında oldukça dikkatli.

Anadolu Ajansı’nın özellikle bölgedeki muhabir yapılanmasında cihatçı severlerin başat olduğunu ve bu cihatçı tayfanın ''Hoca’sı olan ve Suriye İç Savaşı’nın baş mimarlarından birisi olan müstafi Başbakan Davutoğlu’nun Anadolu Ajansı’nı nasıl etkisi altında tuttuğunu bilmeyen yoktur. Örneğin o ajansın muhabirlerinden ve Davutoğlu’nun genç prenslerinden Samet Doğan; İsrail’in saldırılarını büyük bir mutlulukla şu şekilde kutluyor sosyal medya hesabından; “İsrail'in İran destekli milislere yoğun hava saldırısı devam ediyor. Şam'da bir askeri depoyu, hava savunma sistemini vururken, Halep'teki Niyrab havaalanını da vurdu. Böyle giderse Suriye rejiminin uçak kaldıracak havaalanı kalmayacak''[3].

Cihatçı sever Adem Özköse’lerden Levent Kemal’lere, terörist sever Yılmaz Bilgen’lerden Ensar Çalışkan’lara, Davutoğlu’cu bütün İslamcı cenah İsrail ve ABD’nin Suriye Devleti’ne yönelik saldırılarını büyük bir coşkuyla kutladı. ABD’nin ve onun bölgedeki tetikçisi konumuna ulaşan YPG’nin Suriye Devleti’ne saldırdığı günlerde, bu durumu telin etmek yerine ''Esad katildir’ söylemlerinin kürsülerden yankılanması, son günlerde anti-emperyalizm ve anti-Amerikancılık rüzgarları estirmeye çalışan iktidarın öte taraftan ABD ile uzun vadeli stratejik ortaklık ilişkileri peşinde koşması aslında durumun ne olduğunu açıkça gösteriyor. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi memleketin geleceğine bilfiil tehdit oluşturacak ve bu laik Cumhuriyeti emperyal güçlere peşkeş çekmek isteyenler ''İsrail ve Amerikan Muhipleri Cemiyeti’ etrafında birleşmiş durumda. Ve bu cemiyetin belkemiğini de AKP iktidarı içindeki İslamcı güruhlar oluşturuyor.

Bu güruhu yönetmeye çalışan bir de müstafi Başbakan var. Geçtiğimiz günlerde hiç utanmadan hiç sıkılmadan hiç arlanmadan, Suriye’de işlediği bütün günahlardan zerre pişman olmadığını açıklama cüretini kendisinde bulan müstafi bir Başbakan. Ama kimse bu cemiyete ve o cemiyetin muhiplerine ses çıkartamıyor. Görünüşte AKP iktidarını tek başına elinde tutan AKP Genel Başkanı Erdoğan kürsüde ''anti-Amerikancı ve anti-emperyalist’ nutuklar atarken iktidarı etrafında yuvalanmış Amerikan ve İsrail muhiplerine diş bile geçiremiyor, onları desteklemeye devam ediyor. Sonra da diyorlar ki, ikinci Kurtuluş Savaşı’nı veriyoruz. Kurtuluş Savaşı veriyor musunuz orasını bilemem, ama 100 yıl önce Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak isteyen emperyalist dostu zararlı cemiyetlerin faaliyetlerini, bugün iktidarınızı temsil eden güruhlar tekrar hayata geçiriyor…

[1]