9 yaşında kaybettiği oğlunun sağlığına kavuşması için gereken her şeyi yaptığını söyleyen Ebru Şallı, şöyle konuştu: "Bu acıyı yaşayan tek anne ben değilim ama çok zor. Hiç çıkmıyor aklımdan. Çok mutlu ettim onu. Her şeyi denedim, denemediğim hiçbir şey kalmadı. ve bunu hiç kimse bilmedi. Her şeyi ailemde ve kendi içimde yaşadım. Tanınmış insanlar olduğumuz için, bu durum bilinseydi peşimizde hep bir kamera ordusu olacaktı. Çocuğa günah, neden her şeyi göz önünde yaşayalım? Çok kötü bir süreçti ama hep birlikteydik, hep yanındaydım."
Geçtiğimiz yıl oğlu Pars'ı lenfoma hastalığı sebebiyle kaybeden Ebru Şallı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne özel olarak Harper's Bazaar dergisine kapak oldu ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İyileşeceğine son ana kadar inandım
"Oğlum hastalandığında hep 'iyileşecek, neden geride böyle haberler' kalsın diye düşünüyordum. Bir çocuğun hastalığını magazin malzemesi yapmak bana yanlış geliyordu. İyileşeceğine son ana kadar inandım ama aksi olacağını bilseydim de yine ketum davranırdım."
"Uğur'un evliliği kağıt üzerindeydi"
"Eşim Uğur (Akkuş) beni Riyad'da çalıştığı yıllarda, pilates dersinde kasetlerimden biri kullanılınca tanımış. Merak etmiş, bir sürü iş yaptığımı görünce, bir yatırımcı gözüyle bunları bir marka çatısı altında toplamayı düşünüp menajerlerime ulaşmış."
"Ben yalnızdım o sırada, Uğur'un da evliliği sadece kağıt üzerindeydi. Birbirimize ilk görüşte çarpıldık. Hafta sonları sürekli çocuklarıyla ilgilenen, işinde gücünde, çalışkan, zeki, düzgün bir adam olduğunu gördüm."
"Anne ne olur evlenin" diyordu
"Uğur'un ekonomist zekası, benim de kendi alanımı iyi bilmem ikimize de eğlenceli geldi. Böyle böyle her şey iyi giderken Ponçik hastalandı. Uğur'a, 'Henüz yolun başındayken gitmek istiyorsan git. Benim geleceğim belirsiz' diye bir konuşma yaptım. Ama o gitmedi. Aksine, sürekli ponçiği ziyarete geldi, onunla ağabey-kardeş ilişkisi kurdu. Oyunlar oynadılar hep. Pars da 'Anne ne olur evlenin' diyordu hep."
"Herkesin kaldırabileceği bir süreç değil. Ama başa gelince çekiyorsun. Ponçik'in kötülediği o son altı ayda yapılabilecek her şeyi yapmak istedim. Bir umutla şifa aradım, bir bilinçaltı terapistine gittim. 'Şu an evladın yoğun bakımda ve sen çok iyi görünüyorsun. Bir bakalım bu gücü nereden buluyorsun?' dedi kadın. Regresyonla bu güçlü durma halinin çocuklukta alınmış bir karar olduğunu gördük. Babam, 'Hakkına razı bu kız' derdi benim için. Hiç isyan etmezdim."
"Umarım 100 yaşına kadar devam edebilirim"
"Çalışmak benim şifam, üretmeden duramam. 17 yaşından beri paramı kazanıyorum. Girişimlerde bulunmaktan, çalışmaktan hiç gocunmadım. Markam benim için öyle değerli ki. Umarım 100 yaşına kadar devam edebilirim.
"Ponçik'le birlikte başladığımız yardımları devam ettiriyorum. Çok iyi hissettiriyor bana. Psikoloğum da acımı biraz daha yaşamamı söylüyor. 'Çalışmak mı istiyorsun, çalış. Ağlamak mı istiyorsun, ağla. Mayo giyip denize mi girmek istiyorsun, gir. Kimseye acını nasıl yaşadığın konusunda hesap vermek zorunda değilsin' diyor. Dünyada maalesef çocuğu hastalanan, evladını kaybeden öyle çok insan var ki. Önemli olan güzel bir örnek teşkil edip, diğerlerine moral olmak, onlardan moral almak, birbirimize destek olmak."
"Bizde acıdan beslenme var"
"Biz başarıları tebrikte, iltifat etmekte, güzellikleri dillendirmekte zorlanırız. Bizde acıdan beslenme vardır. Alkışlamak bizim için zordur. Oysa hayata tutunmak çok önemli, çok zor bir şey. Bizde ajitasyon seviliyor. Böyle olsaydım müthiş prim yapardım.