Akademisyenler tartışıyor: Üniversitelerimiz Neden Gelişemiyor?
Ülkemizdeki "Eğitim Sistemi Sorunları"nı ele aldığımız ve "Eğitimciler Tartışıyor" yazı dizinimizden sonra şimdi de üniversite temelli "Akademisyenler Tartışıyor" yazı dizinimiz başlıyor.
19 Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümünde akademisyen olan Hasan Aydın Türkiyede Eğitim başlıklı konumuzla alakalı görüşlerini gazetemizin yazarı Hasan Güneş ile paylaştı.
19 Mayıs Üniversitesi akademisyeni Hasan Aydının "Eğitim Sorunları" ile ilgili görüşleri:
Bir toplumun geleceği eğitim sistemi içerisinde örülür. Eğitim sisteminden çağın gereklerini karşılayan, ufku geniş, nitelikli ve donanımlı insanlar yetişirse, o toplumun ekonomiden, bilim, felsefe, kültür ve sanata değin her şeyi gelişmeye başlar.
Tabi eğitim sisteminin, nitelikli ve donanımlı insan yetiştirmesinin ilk ve temel koşulu, bilim, sanat, felsefe ve kültür alanlarında geniş bir özgürlük alanının yaratılması ve bu alanların siyasi müdahale ve baskılardan arındırılmasıdır. Maalesef Türkiye bunu başaramamıştır.
19 Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümü Akademisyeni Hasan Aydın
Bu yüzden olsa gerek, Türk eğitim sisteminin bir bütün olarak gittikçe yozlaştığı, deyiş yerindeyse epistemik olarak bilim dışı bir yapıya doğru kaydığı izlenimi doğmaktadır. Yozlaşma ve bilim dışılık ilk ve orta öğretimde de gözlenmekle birlikte, en büyük yansımasını yüksek öğretimde, yani üniversitelerde bulmaktadır. Türkiyede Üniversite sistemi neden gelişememekte ve kendine özgü bir gelenek yaratamamaktadır? Neden yozlaşmışlıktan kurtulamamaktadır? Kanımca bunun pek çok nedeni vardır. Burada sadece bazılarına değineceğim.
1) Kanımca en önemli nedenin, YÖKün mevcut yapısı olduğunu sanıyorum. YÖK fiili yapısıyla, siyasi, merkezi ve otokratik bir görünüm arz ediyor. Üniversiteler üzerinde, deyiş yerindeyse, yer yer iktidar odaklarının kullandığı Demoklesin kılıcı gibi duruyor. Kuruluşundan bu yana hiçbir zaman ideolojik ve siyasi çatışmaların ötesine uzanıp, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan çok sesli seçkin bir bilim kuruluna dönüşemedi; üniversitelere sağlam bir ontolojik ve epistemolojik zemin sunamadı. Bağımsız ve özerk üniversitelerin oluşumunun önünde hep engel olarak kaldı.
2) Akademik kariyer sınavları yozlaşmış durumdadır. Yüksek Lisans, Doktora ve Doçentlik sınavlarında, tezleri, eserleri hiç okumadan, telefonla, hatır, gönül ilişkisiyle ya da yandaşlık mantığıyla olumlu oy veren öğretim üyelerinin sayısında artışın olduğu şikayetinin önüne bir türlü geçilememektedir. Bu bilim eğiti açısından büyük bir sorundur.
3) Yükseltme ve atama sistemindeki belirsizlik, alanların ve mesleklerin yeterince tanımlanmamış olması gibi hususlar yüzünden, alan uzmanı olmayan ya da alanla doğrudan bağları kurulmayacak kimseler, ilgisiz alanlara okutman, öğretim görevlisi, Dr. öğretim üyesi, doçent ve profesör olarak atanabilmektedir. Bu durum, sosyal bilimler alanında çok yaygındır ve ciddi bir sorundur.
19 Mayıs Üniversitesi(ÖMÜ)
4) Üniversitelerin temel bilimleri çökmektedir. Fizik, kimya, biyoloji, matematik, felsefe vb. gibi alanlar büyük bir kan kaybına uğramaktadır. Başarılı öğrencilerin uygulamalı alanlara kaymaları, temel bilimleri olmayan üniversite modellerine neden olmaktadır.
5) Üniversitelerde, Rektör atamalarında siyasetin güçlü ve belirleyici oluşu, üniversitelerde yapılan bilimsel faaliyetleri de olumsuz yönde etkilemektedir. Üniversitelerde, bilimin tartışıldığı paneller, konferanslar, sempozyumlar yerine, daha çok siyasetin ve siyasilere mesaj vermenin odağa oturduğu paneller, konferanslar ve sempozyumlar ortaya çıkmaktadır.
6) Her ile bir üniversite anlayışıyla, hocasız, tabela üniversitelerinin yaygınlaşmış durumdadır.
7) Çeşitli inanç ve ideolojik grupların üniversitelerde hakimiyeti, üniversitelerin içini kısır tartışmalarla doldurmuş; üniversitleri bilim ve bilimsel misyonundan uzaklaştırmıştır.
8) Çeşitli nedenlerle, Üniversitelerden ilişiği kesilen öğretim üyelerinin sayısında gözlenene çokluk, üniversitelerde bir korku kültürü oluşturmuştur. Bu yüzden üniversiteler çok sesli tartışmaların yapıldığı bir yer olmaktan çıkmış, bilimden uzaklaştığı gibi toplumsal sorunlardan da tamamıyla elini çekmiştir. Suskun bir üniversite modeli oluşmuştur. Maalesef, ülkemizde bilim insanı dokunulmazlığı kavramı gelişmemiştir.
9) Üniversiteler ezberci eğitimden uzaklaşıp, yaratıcı ve üretici bir eğitimsel yapıya kavuşamamıştır.
10) Üniversitelerin fiziki olanakları (laboratuvar, araştırma geliştirme merkezleri vb.) çok azdır; bütçeleri çok sınırlıdır. Bu yüzden, insanlığa ve ülke ekonomisine önemli katkıları olan projeler yapabildikleri söylenemez.
11) Ülkemizdeki öğretim üyelerinin, dünyadaki benzerleriyle karşılaştırıldığında, özlük hakları ve ekonomik durumları bakımından oldukça geri olduğunu kaydetmek gerekir.
…...............................................................................
Sıraladığım bu sorunlar, ilk bakışta görülenlerdir; oysa iyi irdelendiğinde daha pek çok organik yapısal sorunların ortaya konulabileceği açıktır.
Unutmamak gerekir ki, üniversiteler, bilimin mabetlerdir; buraya bilimin dışında hiçbir şeyin girmemesi gerekir. Bilim insanlarının ve öğrencilerin elbette ideolojileri ve inançları olabilir.
Bu insani ve öznel bir şeydir. Sorun olan, bu öznel ideolojilerin ve inançların, bilimsel liyakat ve yeterliliğin önüne geçmesi, tercih nedeni olması ve akademik atama ve yükseltmelerde temele oturmasıdır. Yine bu öznel inançların ötekileştirme aracı olarak kullanılmasıdır.
Üniversitenin yapısı kadar, üniversitedeki insanların nitelik sorununun da önemli olduğunun altının çizilmesi gerekir. İdeolojisinin dışında etik ve insani değerleri olmayan, bilime inanmayan yöneticiler, bilime inanmayan öğretim üyeleri, bilime inanmayan öğrencilerin artması halinde (bu konuda büyük kuşkularım bulunmaktadır), bilimin mabedi olan üniversiteler, adı var kendisi yok ya da tabela üniversitesi olmaya mahkûmdur.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.