“Bay Kemal” lakabının siyasal içerik çözümlemesi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milletin Sesi Mitingi’nde, “Bay Kemal olmak için önce ahlaklı olacaksın, kul hakkı yemeyeceksin, adaletli olacaksın, emperyal güçlerin önünde diz çökmeyeceksin. Bay Kemal olmak için Körfez ülkelerine el avuç açmayacaksın, bu ülkenin itibarını koruyacaksın. Bay Kemal olmak için İstanbul Sözleşmesi’ni bir hafta içinde yürürlüğe koyacaksın. Sen kim, Bay Kemal olmak kim?” demişti. Ardından da sosyal medya hesaplarına “Bay Kemal” ifadesini ekledi… Bu çıkış, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın kendisi için kullandığı “Bay Kemal” ifadesini sahiplenmesi olarak yorumlandı.
***
Peki, bu iletişim stratejisi başarıya ulaşır mı? Toplumda bir karşılık bulur mu? Bu soruların yanıtını vermek için öncelikle “Bay Kemal” lakabının çıkış sürecini ve o dönemin siyasal atmosferini iyi okumak gerekmektedir.
***
Tarih 22 Mayıs 2010.
1246 delegenin imzasını toplayan Kılıçdaroğlu, kurultayda genel başkan seçildi. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada birçok konuya değindi. Tabii bu arada yeni bir açılım da yaptı… Kılıçdaroğlu, “Erdoğan, Tayyip Bey” gibi hitapların dışına çıkarak ilk kez “Recep Bey” diye seslendi. “Recep Bey ekonomi nedir bilmiyor, piyasa nedir bilmiyor, bir şeyden anlamıyor” gibi ifadelerle Başbakan Erdoğan’a ağır bir şekilde yüklendi…
***
O tarihte, Hürriyet gazetesinde şöyle bir yazı yayımlanmıştı: “Kılıçdaroğlu, CHP Liderliğine yürüdüğü Kurultay'da Erdoğan'ın en önemli "özelliklerinden birini" elinden aldı. Daha sık görülen "Recep" ismini kullanarak Başbakan'a hitap etti. Bir anlamda Erdoğan'ı sıradanlaştırdı...”
***
Bu sıradanlaştırma hamlesi, siyasal iletişim açısından Kılıçdaroğlu’nun liderlik serüvenine büyük bir hata yaparak başlamasına neden oldu. Dakika bir, gol bir derler ya… Tam onun gibi bir şeydi… Zira o dönemde halk çocuğu, milletin adamı gibi söylemlerle strateji geliştiren Erdoğan’ın arayıp bulamadığı bir hamleydi bu... Örneğin Özal, Menderes, Erdoğan portreleriyle “Milletin Adamları” adında yayımlanan bir kitap, seçmende karşılık bulmuş, buradan bir söylem geliştirilerek, Erdoğan’ın halk çocuğu olduğu için sistem tarafından mağdur edilen siyasetçi imajını güçlendirilmişti. “Recep Bey” hitabı bu stratejilerin üstüne gelince, toplumun mesajı kodlaması da buna paralellik gösterdi. “Bir halk ismi olan Recep’in adıyla dalga geçiyor, onu aşağılıyor, zaten bu CHP tuzu kuruların partisidir” algısını iyiden iyiye yerleştirdi. Erdoğan’ın iletişim ekibi ise bu hitaba “Bay Kemal” ile karşılık verdi. Kuşkusuz Bay Kemal, halk çocuğu imajının aksine Kılıçdaroğlu’na halktan uzak bir profil çizdirmek adına yapılan bir hamleydi. Ki zaten AK Parti’nin bütün stratejisi de o dönemde buna yönelikti... Dolayısıyla “Recep Bey” hitabı AK Parti’nin iletişimcilerine gollük bir pas vermiş oldu.
***
Daha sonra bunun bir iletişim hatası olduğunu anlayan CHP, “Recep Bey” hitabını kullanmamaya başladı. Ancak iş işten geçti… “Recep Bey” artık kullanılmadı ama “Bay Kemal” Erdoğan tarafından kullanılmaya devam ediyor…
***
O günden bugüne ülkede çok şey değişti elbette… Dostlar, düşmanlar, ittifaklar ve daha neler neler… Erdoğan tarafından tek değişmeyen ise “Bay Kemal” oldu.
***
Geçtiğimiz günlerde de Kılıçdaroğlu “Bay Kemal” lakabını sahiplendi. CHP’ye yakın iletişimciler, bu sahiplenmeyi olumlu bir hamle olarak değerlendirdi. Açıkçası nedenlerine yönelik tatmin edici açıklamalar ben göremedim. Nasıl bir siyasal çözümleme yaptıklarını, hareket noktalarının ne olduğu pek anlayamadım. Çünkü bir lidere takılan lakap, halkın lideri algılama sürecini ifade etmektedir. Bunun net bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.
***
Siyasal tarihte Demirel’e “Çoban Sülü” denmiştir. Cemal Gürsel “Cemal Aga”dır. Necmeddin Erbakan “Erbakan Hoca”dır. Özal’a “tonton” denmiştir. Yine bir dönem Özal’a “Tagunyacı” diye hitap edilmiştir, bunun da sonuçları irdelenmeye değerdir. “Fırıldak Kubi” vardır, Meclis’te dört senede altı parti değiştirdiği için Kubilay Uygun’a “fırıldak” denmiştir. Selahattin Demirtaş, “Selo”dur. Örnekler çoğaltılabilir…
***
Bütün bu lakaplar halkın siyasetçiyi algılama sürecini temsil eder. Zira “Bay Kemal” lakabının sahiplenilmesi nasıl bir siyasal iletişim ve propaganda çerçevesine oturtulacaktır? Seçmen nezdinde sempati mi oluşturacak, antipatik mi olacak? Bu anlamda bir anket, kamuoyu araştırması yapılmış mıdır? Halk nezdinde “Bay Kemal” lakabını algılama süreci nasıl olacaktır? Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na şekilde hitap ederken halkta nasıl bir anlam düzeyi oluşmaktadır, halk artık buna tepki göstermeye mi başlamıştır? Tüm bu soruların ışığında bir çerçevenin çizilmesi gerekmektedir. Tabii belki de çizilmiştir. 22 Mayıs 2010’da yapılan o iletişim hatası, tekrar mı edecek telafi mi edilecek? Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz…
***
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.