Levent Uğurlu
Levent Uğurlu - Levent Uğurlu

Siyasi cinayetlerde psikanalitik alt metinler

Psikanaliz, gerilim ve korku türünde film yapan yönetmenlerin başvurduğu bir yöntemdir. Usta yönetmen Hitchcock üzerinden bir örnekle başlayalım… Bir masa düşünün. Masanın etrafında beş dakika boyunca beyzboldan bahseden dört kişi bir bombanın patlamasıyla havaya uçtuklarında, izleyiciler doğal olarak bir süre şoka gireceklerdir. Ancak olayın başında izleyicilere masanın altında bir bomba olduğu ve beş dakika içinde patlayacağı bilgisi verilirse beyzbol hakkındaki konuşma gerilimli bir hal alır. Ya da bunun tam tersini yaparak da gerilim duygusunu oluşturmak mümkündür.

***

Bir toplum mühendisliği ürünü olan siyasi cinayetlerde de bu türden psikanalitik öğelerin olduğunu söylemek mümkündür. Gerilim filminde ekranda yalnızca eli gözüken gizemli bir adam olduğunu varsayalım. Tetiği çeken el, 12 Eylül öncesi aynı silahla hem sağcıları hem solcuları öldüren el, iç savaş çıkarmak isteyen el, siyasi cinayet işleyecek el olarak görelim bu görüntüyü... Aynı olumsuz duyguları yaşarız şüphesiz. İşte bir bilinmezlik üzerine toplumsal bilinçaltında acı olaylarla yer eden bu metaforlar aynı zamanda söylemlere bağlı olarak toplumsal gerilimi de olabildiğince artırmaktadır. Cinayet gerçekleşse de gerçekleşmese de toplumsal hafıza sürekli tazelenerek bir korku iklimi oluşturulur.  Peki buradaki amaç nedir? O karanlık, gizli elin varmak istediği nokta neresidir? Cevabı basit… Gerilen, korkan bir toplum kolay yönlendirilir ve manipüle edilir. Böylelikle siyasal anlamda hedef her neyse o hedefe ulaşılmış olur. Bunu ister dış mihraklar olarak tanımlayalım ister iç… İçi de dışı da bir olan kaotik bir ortam tahayyül eder bu iklim…

***

Örneğin 80 darbesi… Darbenin toplumda kolayca kabullenilmiş olması yaratılan korku ortamıyla ilgilidir. Darbeye giden süreçte ateşlenen sokak olayları, infial yaratılan toplumu savunmasız hale getirmiştir. Savunmasız hale gelen, önce güvenliğinin derdine düşen bir toplum, darbelerin siyasal sonuçlarının ne olacağını düşünemez hale gelir elbette. O meşhur “Şartların olgunlaşması” cümlesi de zaten tamamen bu motivasyondan gelmekte…. Öyle ya… Toplum, korku ve gerilimle belli bir kıvama getirilecek ki istenildiği gibi yönlendirilsin… Bu psikolojideki bir toplumdan darbeye karşı konması da beklenemez, sonrasında yapılan anayasaya referandumuna hayır demesi de…  Bugün bile Anadolu’nun muhtelif yerlerinde o korku dönemini yaşayan insanların Kenan Evren güzellemesi yaptıklarını görmemizin bir nedeni de budur son tahlilde…

***

Bütün bunlar aslında soğuk savaş döneminde uygulanan psikolojik harp teknikleridir. Ve çoğu ülkede enteresan bir şekilde uygulanmaya da devam etmektedir. Soğuk savaş dönemi bitse de o dönemden kalan yöntemler toplumları dizayn etmeyi sürdürüyor… Her ne kadar iletişim çağında da olsak, teknoloji baş döndürücü şekilde ilerse de, toplumlar bambaşka süreçlere evrilse de mesele korku olduğunda Adem ve Havva’nın doğası belirleyici oluyor. Korku iklimi ile bir toplum kolayca manipüle edilerek istenilen kıvama getirilebiliyor. Korku, insan doğasında varoldukça değişecek gibi de gözükmüyor.

***

Dolayısıyla siyasetçilerin bu konularda açıklama yaparken dikkatli davranması gerekir. Bir siyasi cinayetin gerçekleşme ihtimali yüzde bir de olsa yüzde 99 da olsa ülkesini düşünen her siyasetçinin devlet aklıyla hareket etmesi son derece önemlidir. Bir cinayet ihbarı, öngörüsü ya da bilgisi ilgili makamlarla ivedilikle paylaşılmalı, elde net veriler olmadıkça kamuoyunda dillendirilmemeye gayret edilmelidir.

***

Türkiye’de sistematik şekilde gerilimin şiddeti artırılmaya çalışıldığını görmekteyiz. İsteyerek ya da istemeyerek gerilimin şiddetini artıracak açıklamalar yine toplumun zararına olacaktır. Özellikle Suriye iç savaşının patlak vermesinden sonra Türkiye’deki siyasal ortamı bir tencerenin içine atılan patlamamış mısırlara benzetmemiz mümkün… Tencere sürekli ısıtıldıkça mısırlar istenilen kıvama gelecek ve finalde patlamaya başlayacak…  Dolayısıyla önümüzde gerilimli bir seçim sürecinin olduğunu da düşünürsek sağduyunun egemen olması tek dileğimizdir… Mehmet Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” temennisi gibi bir temenni daha ortaya koymamız gerekiyor. Allah bu millete bir çatışma ortamı daha yaşatmasın… Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…

Toplam 3344 defa okunmuştur.

Levent Uğurlu diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.